Şiire her zaman edebiyatın “kutsal” bir alt dalı olarak baktım. Şiirin yeniyi bulma çabası olduğunu bildiğim için, şiir yazmanın hikâye ve deneme yazmaktan çok daha zor olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de şiir yazmayı pek deneyememişimdir. Yazdığım bir-iki şiirsel karalamayı da şiir olarak görmediğim için hiç kimsenin okuyamayacağı bir şekilde kendime saklarım.
Aslında şiir yazmak, bana göre, doğuştan
gelen bir yetenektir. Ama sadece yetenek gerçek anlamda şiir yazmak için
yeterli değildir. Şiir yeniyi bulma çabası olduğu için, gerçek şiiri elde
edebilmek için şiire emeği geçmiş büyük şairleri çok iyi tanımak, günümüzün
genç ve özgün şairlerini yakından takip etmek ve şiir üzerine olabildiğince
araştırma yapmak gerekir. Şiir konusunda bu birikimi yetenekle birleştiren
insanlar gerçek anlamda şiir yazmayı başarıyorlar.
Şiir yazdığını söyleyen insanlarda, ben,
en çok bu birikimi merak ediyorum ve karşıma çıkan insanlara bir-iki şair ismi
sayıyorum ve bu şairler hakkındaki görüşlerini öğrenmek istiyorum. Ama genelde
aldığım yanıtlar beni çok şaşırtıyor. Bu ülkede Özdemir Asaf’tan, Edip
Cansever’den, Oktay Rifat’tan, İlhan Berk’ten, Ece Ayhan’dan, Hilmi Yavuz’dan,
Enis Batur’dan, Gülten Akın’dan, küçük
İskender’den habersiz olup, şiir yazdığını iddia eden insanlar yaşıyor.
Hatta Nâzım Hikmet’in, Orhan Veli’nin,
Necip Fazıl’ın, Attilâ İlhan’ın, Can Yücel’in,
Cemal Süreya’nın bütün şiirlerini
okumamış ve şiir yazdığını söyleyen insanlar karşısında şaşkınlığımı
gizleyemiyorum ve “Bu şairleri tanımadan,
bırakın tanımayı ezbere bilmeden, yeniyi nasıl yaratabilirsiniz ki!” diye
söylenmeden edemiyorum.
Aslında Türkçe, şiir yazmak için en
ideal dil. Şiirin en önemli özelliği olan soyutlama ve imgesel anlatım için çok
uygun. Bu nedenle Türkçe, şiirde yeniyi yaratma açısından büyük bir şans. Ama
buna rağmen Türkçe’nin dünya şiirine yön vermeyi başarmış tek şairi var: Nâzım Hikmet. Nâzım dışında dünya
şiirini yönlendirecek bir şair daha çıkaramamışız. Bunun nedeni, bana göre,
birikimi önemsememek ve yerellikle yetinmeyi kabullenmektir.
Belki de ben bu sebeple Enis Batur’u ve küçük İskender’i çok seviyorum. Şiir birikimlerini yetenekleriyle
birleştirmeyi başarıp, özgün olup, yerellikten uzak durmaya çalıştıkları için…
Ve belki de ben bu yüzden şiire el
atamıyorum. Yeniyi yakalama zorluğunun farkındayım. Sadece ben bu zorluğun
farkında olmamalıyım ki şiir hep edebiyatta azınlık olarak kalmış.
Tuna
BAŞAR
/beşağustosikibinaltı
sıfırdörtonaltı
6 Yorumlar
Gerçekten doğru yazdıkların şiir üzerine. Ancak ben şiiri resimde sulu boya tekniğine benzetirim. Daha doğrusu o teknik ile yazılan şiirin daha güçlü ve güzel olacağına inanmışımdır. Dönüp üzerinde işlem yapılan şiirin özünden sanki yitireceğine dair kuşkularım var. O nedenle eğer bu teknik gibi bir seferde bir "şiir" denecek ürün çıkmış ise o ürün özgündür. Ustaların şiirlerini tabidir ki bileceğiz ama onların üzerine çok düşer isek bizim de bir çırpıda çıkaracağımız ürünler onların taklidi olabilir. Ünlü ressam Gauguin'in bu konuda çok sevdiğim bir sözü vardır. Der ki 'Sanat ya aşırma ya da devrimdir.'
YanıtlaSilEn iyi dileklerimle...
Dr.Nezih Oktar 26.12.2010
Çok teşekkür ederim yorumunuz için Nezih Bey. Hem hemşerim hem de meslekteki abilerimizden birinden yazdığım yazıya yorum almak beni gururlandırdı. Saygılarımla.
YanıtlaSilMerhaba! Yazınızı çok beğendim. Size hak veriyorum. Yine de yazdığım birkaç şiirsel karalamayı, şiir olarak görmesem de bloğumda yayınlıyorum. Sizin şiirsel karalamalarınızı da görmek isterdim.
YanıtlaSilNazım'ın evrenselliği konusunda ben öyle düşünmüyorum.Nazım istemese de dünyaya yön verecekti edebi alanda.Çünkü o vatanını terk etmek zorunda bırakıldı.Böylece Rusya da tanındı.Komünist şair olmasıyla daha da ilgi çekti.Emin olun aynı olaylar Turgut Uyar'ın Ece Ayhan'ın Orhan Velinin başına gelseydi aynı şiirlerle benzer şeyler yapabilirlerdi.
YanıtlaSilNot:Nazım'ı çok çok severiz
Merhaba sayın Tuna Başar,
YanıtlaSilİzmirden bakıyorsunuz da sanırım bir de üç boyutlu bir gözlük kullanıyorsunuz ki çok daha güzel hükmedebiliyorsunuz gördüklerinize.
Zira ben de izmirden bakıyorum, şiir de yazıyorum fakat kadın şairlerle ilgili ne kadar şey bildiğimi farketmemiştim.
Türkiyede kadın yazarlarla ilgili uzun süre araştırma yapmıştım ama şiir konusunu es geçmişim.
Teşekkürler.
Bu arada yazınızı okuduktan sonra ' Eflatun sufleler' i aldım onun için de teşekkürler.
Nazım Hikmeti okumak, Cemal Süreyya ve Orhan Veli ezberlemek, Enis Batur' u anlamaya çalışmak.
Edip Cansever, Küçük İskender ve Murathan Munganın tadını çıkarmak vazgeçemediğim zevkler.
Bütün bunalara gıpta ederek sadece yazmaya çalışıyorum.Hatta bir de yüzsüzleşip size bir şiir yolluyorum.
Oğlumun adı da Tuna.Henüz üç yaşında.Onun adı gibi (-sizde de gördüğüm üzre -) dilinin akıcı
olmasını çok isterim.
Saygılar
Esra VIZVIZ
Sevgili Tuna, yazını dikkatle okudum. Benden önceki yorumları da merakla okudum. Zira benim için birkaç görüş daha kıymetli olur ve düşüncelerimi de katıp ancak yoruma hazırlanmak akılcı olur dedim. Salt fikrimi yazmanın eksikleri olacağını da düşündüm. İlk yorumu yapan sayın Nezih Bey'in iki cümlesi neredeyse sevinmeme neden oldu. 1.si" Dönüp üzerinde işlem yapılan şiirin özünden sanki yitireceğine dair kuşkularım var." 2.si ise"Ustaların şiirlerini tabidir ki bileceğiz ama onların üzerine çok düşer isek bizim de bir çırpıda çıkaracağımız ürünler onların taklidi olabilir." İşte aynı düşündüğüm gibiydi bu ifadeler.
YanıtlaSilDiyelim ki, ben şiir yazıyorum ya da yazmaya çalışıyorum. Bilmem hiçbir şiirimi okudun mu ya da fark ettin mi? Aslında benim blog yazarlarının eleştirisine ve görüşlerine çok ihtiyacım olur.
İçimden adeta fışkıran duygu selini, bir an önce kağıda dökmek gelir içimden. Bu göz yaşına dolup da, ağlamazsan ya da ağlayamazsan, tıkanıp kalmaya benzer bir rahatsızlık verir insana. İşte böyle olurum yazmama engel çıktığı zamanlarda. Sürekli şairler arasında gezmem, aslında bazı şairlerin tanındıktan sonra her yazdıklarının mükemmel olacağına da inanmam. Biz Türkler biraz ezberciyiz. Orta düşünce yok bizde. Tanınmış bir şair; diyelim ki, aslında bizlerin de düşünebileceğimiz anlamlı bir tek cümle bile yazsa, atasözü gibi benimsenebiliyor.
Bir yere kadar katılıyorum yazdıklarına... Ama bir örnekle asıl tehlikeli bulduğum şeyi anlatmaya çalışayım. Ailemizde geçmişten beri şiir yazanlar var. Bunlardan benim için en kıymetlisi babamdı. O Arapça yazmış şiirlerini. Ablam büyük kardeş olması hasebiyle onun tasarrufunda kaldı tüm yazılanlar... Şimdi rahmetli olduğu için ve birtakım nedenlerle onların Türkçe'ye çevirilerini okuma şansım olamadı.
Kız kardeşim, o da şimdi rahmetli oldu. Kalemi çok kuvvetliydi ve Yunus Emre hayranı idi. Çok iç içe olduğu için onun eserleriyle, yazdığı yüzlerce, mübalağasız ciltler dolusu şiir Yunus Emre'nin yazdıklarına çok benziyordu. İşte bunun için etkilenmekten çok ürkerim. Zira onları, yani ünlü şairleri tamamıyla örnek olarak okursak, biz olamayız. Tabii ki de okumak gereklidir. Lakin, etkilendiğimizi fark ettiğimiz an bir müddet kendi demlenmemizi bekleyerek... Kitap okuyarak da şiir yazma isteği doğuyor insanda.
Düşündüklerim bunlar. Teşekkür eder, başarılı çalışmalarının devamını ve güzel bir yıl geçirmeni dilerim oğlum. Sevgilerimle :)