Cumartesi
Sema
Kaygusuz’un
öykülerinin etkisindeyim. Sandık Lekesi’ni
okudukça sandığın diplerindeki gizler gün ışığına çıkıyor. Sandık lekesi
kitaptan ruhuma yayılıyor ve bir hayatı tutsak ediyor. Kadın Sesleri adlı öyküyü en az üç kere okudum. Bugüne kadar fark
edemediğim için kendi kendime kızıyorum Sema Kaygusuz’u. Yaşayan kadın
öykücülerimizin yazdığı kitaplar içinde, Ayfer
Tunç’un Taş-Kâğıt-Makas’ıyla
birlikte, en favori öykü kitabı oldu Sandık Lekesi şimdiden.
*
Gece gördüğüm karışık rüyaların etkisiyle
mi küçük İskender’e sığındım?
Rüyaların ötesinde günümü de mi soyut bir bakışa yönlendirmeliyim? The God Jr beni hangi düşüncelere sevk
edecek?
Bir aşkın ince duygularını çok iyi
anlatmayı başarıyor bazen küçük İskender. Her kitabında olduğu gibi bu
kitabında da bulunduğum ruh haline gönderme yapan dizeler takıldı zihnime:
“Her
terk edilişinde yeniden dönersin ya
eski
sevgilinin saçlarına, dudaklarına
işte,
geçmişle hesaplaşır gibi seviyorum seni”
*
Bir masal gibi başlamıştı oysaki. Günden
güne gerçeğe dönüşerek… Ta ki 25 Temmuz 2007 gününe kadar. Karşıyaka’da, deniz
kenarında bir masalın sulara gömülüşünü izlerken elimde bir sigara vardı.
Bitiyordu… Hayatın anlamı bir sigara eşliğinde İzmir’in sularına gömülüyordu.
Aslında ikimiz de farkında değildik, benim için kâbus dolu yılların
başladığından. O günden sonra her sabah aynı hislerle uyandım. Her sabah aynı
kaybedişi yaşadım. O günden sonra her sabah, benim için, Karşıyaka’da denize
gömülen bir masalı çağrıştırdı. Ama ben bunları yaşarken, benim bunları
yaşamama sebep olan kişinin hayatında hiçbir şey değişmedi. 25 Temmuz’dan
bugüne hiçbir şey O’nun sabahları uyandığında Karşıyaka’da olmasına neden
değildi.
Oysaki benim yanımdaydı.
Benim günden güne tükenişime tanık
oluyordu.
Görüyordu…
Aldırmıyordu…
Oysa bir masal gibi başlamıştı. Tam 21
ay önce kâbusa dönene kadar…
*
Gülten
Akın’ın
bir dizesi bütün gün aklımda dolaştı durdu:
“Ah,
kimselerin vakti yok
Durup
ince şeyleri anlamaya”
O kadar dağınık ki etrafımdaki insanlar,
anlatamıyorum, gösteremiyorum, önemini hissettiremiyorum ‘ince şeyler’in. Kendi
dağınık bakış açılarıyla ancak bariz şeyleri seçebiliyorlar ve ne yazık ki beni
anlayamıyorlar. Şiir de olmasa kendimi yapayalnız hissederdim herhalde.
Tuna
BAŞAR
0 Yorumlar