Pazar
Kitap fuarının son gününde yine
“kitapmania” gibi davrandım. Ne çıkarırsa alacağım, okuyacağım birkaç yayınevi
vardır: YKY, Sel, İletişim, Ayrıntı…
Sel’in standındaki kitapları görünce
resmen saldırmışım. Bir de kitaplarda indirim olunca tam 13 kitap aldığımı
sonradan fark ettim. Enis Batur’un “Kulak”, “Kırkpâre”, “Su, Tüyün
Üzerinde Bekler” ve küçük İskender’in
“Rimbaud’ya Akıl Notları” özellikle
okumak istediğim kitaplardı. “Karadelik
Güncesi”, “Hayat Siyah Ölüm Beyaz”,
“Tuzak Kitap”, “Diloyunları”, “Eros ve Eşler”,
“Zibaldone 2”, “Zorlu Bir Kış”, “Kabul
Edilmiş Dualar” ve “Unuttum Dünya”
ise yazarları keşfetmek, edebiyatta iz bırakmış yazarların izinden gitmek ve
kitapların çekiciliğine kendimi kaptırmış olmanın sonucunda aldıklarım. Umarım
doyurucu bir tat bırakacak bu kitaplar bende. Daha okunmayı bekleyen –öncelikle
okumayı düşündüklerim- yaklaşık 200 kitaptan bu kitaplara sıra gelirse eğer.
En kısa zamanda kendimi kitaplar,
filmler, müzik ve resmin kollarına bırakıp yazmaya, sadece yazmaya ayıracağım
-en az 2 aylık- bir zaman dilimi yaratmalıyım. 40 seçkin kitap, 40 seçkin film
başta olmak üzere sanatın en uç noktalarında yüzerken bir yandan da düşündüklerimi
kâğıtlara akıtmalıyım. Bunun için iyi bir seçki oluşturmaya şimdiden başlasam
iyi olur.
Kitap Fuarı’nın söyleşilerinden çok
fazla yararlanamadım. İzmir’e geç gelmem ve zaman darlığı nedeniyle sadece 3
söyleşiye katılabildim. Fuarın son günü Haluk
Yurtsever’in konuşmacı olduğu “1960’lardan
‘80’e Türkiye Solu” adlı söyleşiyi dinledim.
Ne yazık ki İzmir insanı dahi dinlemeyi
ve soru sormayı bilmiyor. Konferans salonuna girenler, çıkanlar, telefonu
çalanlar, yanındakiyle konuşanlar ve kendi kendine yüksek sesle yorum yapanlar
nedeniyle, birçok insan gibi ben de, söyleşiye odaklanmakta zorlandım. Bütün
bunlara rağmen, belki ilgi alanım olan bir konu olduğu için gayet keyifle
dinlemeyi başardım.
Daha bitmeden favori öykü kitaplarım
arasına girdiğini düşünmeye başladığım Sandık
Lekesi, kitabın sonlarına doğru biraz olsun –yükselen beklentimi aşağılara
indirerek- beni hayal kırıklığına uğratmak üzere.
Sarı adlı öyküden
sonra gelen Yülerzik, Aşkâr ve Selametle Kalın Hanımefendi öyküleri kitabın diğer öykülerinin çok
çok gerisinde kalmışlar. En son Sarı’da aldığım öykü tadı yerini mayhoş bir
tada bırakmaya başlayınca kitaba ara vermenin ve son iki öyküyü (Küllük ve Kışlangıç) yarına bırakmanın ve yarın yeniden geriye dönüşlerle Sema Kaygusuz öykülerini tekrardan
değerlendirmenin daha doğru olduğunu düşündüm. Ama yine de Ortadan Yarısından, Elif’in
E’si, Kadın Sesleri, Sarı gibi öyküler için bile okunmaya
değer bir kitap Sandık Lekesi.
Tuna
BAŞAR
0 Yorumlar