Burası Neresi?


Sessizliklerden büyük gürültülerin koptuğu bir yerde, kendi gürültümde sessizliği aramaya çalışıyorum.
Rahat bırakmıyorlar!
Nereye gitsem kendi gürültümü de yanımda götürüyorum; kurtulamıyorum!
Aydınlıkları karanlık yapmaya çalışanların yaşadığı bir yerde, kendi karanlığımda aydınlığı elde etmeye çalışıyorum.
İzin vermiyorlar!
Nereye gitsem, gittiğim yerlerin daha da karanlık olduğuna korkarak tanık oluyorum.
Bu karanlıklarda en aydınlık yerin, kendi iç dünyam olduğunu fark ediyorum.
Büyük cesaretlerin korkaklık olarak görüldüğü bir yerde, kendi korkaklığımı cesaret olarak yansıtmaya çalışıyorum.
Engel oluyorlar!
Korkaklıklara tapmaya başlıyorlar.
İnançların inançsızlık sayıldığı bir yerde, "Anlamağa çalışıyorum, inanmayı yitirmenin pahasına"*
Zorluyorlar!
İnançsızlara inanmayanı inançsız diye damgalıyorlar.
Burası öyle bir yer ki, gürültüler içinden karanlıklar doğuyor, karanlıklar bitmeden korkaklık boy gösteriyor.
Korkaklar lider olup, inanmadıkları şeyleri inanç diye insanlara yutturmaya çalışıyorlar.
Bu korkakları cesur sanan cahiller de inançsızlığı inanç yerine koyarak, inançsızlık tanrısını kafalarında yaratıyorlar.
İçlerinden çıkan en inançlı lideri inançsız diye damgalayıp, yaşattığı büyük zaferlere rağmen, onu korkak olarak zihinlerine yerleştiriyorlar.
O cesur ve inançlı lideri yok sayıp, kendi korkak ve inançsız liderlerini onunla kıyaslıyorlar.
Kıyasladıkları yetmiyormuş gibi, bunu karanlıklarda büyük gürültüler kopararak yapıyorlar.
Bunu engellemeye çalışanları da acımasızca yok ediyorlar.
İçimdeki korku daha da artıyor ve kendi sessizliğimde yarattığım gürültü, bütün gürültüleri baskılayarak soruyor: Burası neresi?

Tuna BAŞAR

*Nazım Hikmet

/yirmiağustosikibinbeş sıfırsıfıryirmibir
İzmir/

Yorum Gönder

6 Yorumlar

  1. "Orası" galiba insanların kendilerini ifade edemedikleri,kendi farkındalıklarını yaşayamadıkları bir yer..Güzel bir "hikayesel deneme"

    Hatice Engin

    YanıtlaSil
  2. Benzetmelere yer bırakmayacak kadar gerçek bir mide bulantısı yaratan haberler geldi aklıma. "Burası neresi?" Bu soruyu sorabilecek kadar eskiye gitmiyor tarihim belki benim. Ama bu mide bulantısını her hissettiğimde, sorduğum bir şey var kendime. "Bu nasıl bir ülke?"

    "...
    kabahat senin,
    - demeğe de dilim varmıyor ama -
    kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!"

    YanıtlaSil
  3. Ben de bu soruyu kendime uzun zaman sordum. Nasıl bir ülkede yaşadığımı gördükçe her geçen gün daha da kendimi kötü hissetmeye başladığımı fark ettim. Ama kendimi kötü hissetmemin hiçbir faydasının olmadığını da çabuk gördüm ve en azından kendimce gördüğüm yanlışları yazıya dökmenin en doğrusu olduğunu düşündüm. Yukarıdaki yazı da bu sayede ortaya çıktı.
    Belki senin de dediğin gibi hata bende ama bakmaktan, ülkedeki yanlışları görmekten vazgeçmek de çok daha büyük bir hata olur değil mi?
    Saygılarımla.

    tuna

    YanıtlaSil
  4. Bu mide bulantısı bende biraz da hazımsızlıkla beraber başgösterdi. İşte bu yüzden bu yazıya yorum yapmak istemedim. bir kere başlarsam kendimi tutamamaktan korktum. Ama sana katılmamak elde değil. kabahat senin, kabahat benim, kabahat hepimizin. Hakettiğimizi alıyoruz demekki...

    YanıtlaSil
  5. Yanlış anlaşıldım sanırım. Yanlışları görmemek ya da çoğu insanın yaptığı gibi görmezden gelmek değil kastettiğim. Susan, yapılanları kabullenen, kabullenmese bile buna bir şekilde fırsat veren herkes; siz, ben. Farketmiyor ismimiz, kimliğimiz. Hiçbirşey bu aşamaya ansızın gelmedi. Giderek kötüleşmesi de olasılıklar dahilinde. Ben yazdıklarınıza katıldığımı anlatmak istemiştim sadece. Nazım ustanın şiirine de atıfta bulunarak...

    YanıtlaSil
  6. Sonuçta hepsi aynı kapıya çıkıyor bence. Bahsedilenleri yapanlar gökten inmediler, darbeyle veya hiyerarşi ile de gelmediler. Bir şekilde seçilerek veya atanarak başımıza getirdiğimiz kimseler.

    YanıtlaSil