İzlek -II-



Ankara

Bu kaçıncı gelişim Ankara’ya? 9 mu 10 mu? Niye her seferinde bu şehir bana yalnızlık hissi veriyor? Niye her seferinde bir karamsarlık duygusu bırakıyor bende? Karşılıksız aşklar, vefasız dostlar, yalnız insanlar bende nasıl bir his uyandırırsa bu şehir de benzer bir duyguya sevk ediyor beni.
Bir türlü sevemedim bu şehri. Bir türlü kendimi iyi hissedeceğim bir nokta yaratamadım bu şehirde. Oysaki ben yeni yerlere hep meraklı bir insanın bakış açısıyla yaklaşırım. Her gittiğim şehirde diğer şehirlerde olmayan bir özellik yakalamak için uğraşırım. Kendimi şehirlerin kucağına bırakırım ve beni tutmalarını isterim. Bir tek Ankara’da yere düşme hissini yaşadım. Her gelişimde de aynı hissi yaşayıp duruyorum.
Belki de Ankara sokaklarından kaynaklanıyor bu durum. Labirenti andırıyor bu şehrin sokakları. Farklılıklardan uzak, hep aynıymış hissi yaratan sokaklar belki de beni cezp etmiyor. Bu şehrin en yüksek noktalarına da çıktım. Bir de şehre tepeden bakmak istedim. Belki farklı bir şey yakalarım diye, ama yine olmadı, yine bir farklılık çarpmadı gözüme.
Belki şehirler de insanlar gibidir. İlk karşılaşma anında insanın kanının kaynamasıyla alakalıdır bir şehri sevmek de, tıpkı bir insanı sevmek gibi.
Ankara’yla ilk karşılaşmamız bundan yaklaşık 5 sene önceydi. Kasvetli bir havada, sıkıcı bir toplantıda karşıma çıkmıştı Ankara. Yaz aylarında bile bu şehre gelsem o kasvetli ve o sıkıcı toplantıyla tekrar temas kuracağım hissine kapılmam da bundan olsa gerek. Toplantıyı terk edip kendimi Ankara yollarına vurmuştum. Kızılay’ı ve Güven Park’ı merak ediyordum, niyeyse! Yüksek binalarla dolu caddelerden geçip şehrin en işlek noktasına ulaştığımda içimde bir kaybetmişlik hissi uyanmıştı. Belki de beklentim İstiklal Caddesi ya da Kordon boyu benzeri bir ambiyanstı… Belki de o nedenle beklentim bu şehre yenik düşmüştü. Ne tarihi bir doku ne de egzotik bir hava vardı bu şehrin merkezinde. Dünyanın herhangi bir kentinde bulabileceğinin ötesine geçemeyen bir yapılaşmaydı sadece. Hayal kırıklığımın sebebi de bu olmalıydı.
Şimdi yine bu şehrin en işlek caddelerinden birine karşı oturmuş düşünürken bu 5 yılda Ankara’nın bana hiçbir olumlu izlenim veremediğini görüyorum. Ankara’nın hatırlattıklarının Ankara’da kalmasını ve bu şehrin hayatıma bir daha etki etmemesini istiyorum.

/yirmidokuzmartikibinon onikikırkdokuz
ankara/

Tuna BAŞAR

Yorum Gönder

3 Yorumlar

  1. Ankara öyle değildi. Kızılay, Güven Park öyle değildi. Sokaklar-caddeler labirent hiç değildi. Siz Ankara değil karalar bağlamış bir Gökçek bozması görüyorsunuz. Batan-çıkan yollar, bulvarları yok eden imar oyunları...Dere tepe yüksek yapılara boğulmamışken görülmeliydi Ankara. Gecekonduları bile avlulu, ağaçlıklı, şipşirinken....Ankara ile beş yıl önce değil on beş yıl önce tanışmalıydınız-ya da dahası...benim Ankara'm örneğin otuz beş yıl öncesi...O zaman Ankara idi. Bahtı karaların derman için koştuğu....

    YanıtlaSil
  2. Keşke o günleri de görebilmiş olsaydım. O kadar güzel anlatmışsınız ki o günlerdeki Ankara'yı görememiş olmanın pişmanlığını yaşadım.

    YanıtlaSil
  3. ben deniz olmayan şehir de yolunu bulamayan bir insanım. saçlarım deniz kokar. tenimden denizin tuzu dökülür, o derece sevdalıyım denize ama Ankara'yı şaşırtıcı bir şekilde severim. Sanırım insanlarla alakalı, güzel insanlar tanıyorum orda yaşayan veya yaşamış. Güzel insanlar dokundukları her yeri güzel yapıyor. Ondandır güzel gelir bana Ankara...

    YanıtlaSil